diologues

diologues

Monday 30 May 2011

Preface-Préface-Prefacio

bienvenidos al blog Diplomática de Cigdem-välkommen till diplomatiska blogg Çiğdem-bienvenue au blog diplomatique de Cigdem-Willkommen zum Blog der Diplomatischen Cigdem-
Benvenuti al blog diplomatica di Cigdem-Vítejte na blogu diplomatickou Cigdem-Сардэчна запрашаем на Дыпламатычнай блог Сигдем-Cigdemin diplomatik bloguna Hoşgeldiniz. Wellcome to diplomatic blog of Cigdem

The opinions expressed in any comments on this blog , belong to sender alone and may not necessarily reflect the opinions of Cigdem -Die Meinungen in keine Kommentare zu diesem Blog geäußert, gehören allein Absender und nicht unbedingt die Meinung der Cigdem-Las opiniones expresadas en los comentarios en este blog, pertenecen sólo al remitente y no necesariamente reflejan las opiniones de Cigdem-Bu blogda yapılacak yorumlarla ilgili  görüsler yalnizca gönderen kisiye aittir ve Cigdem'in görüslerini yansitmayabilir-Les opinions émises dans les commentaires sur ce blog, appartiennent à l'expéditeur seul et ne reflètent pas nécessairement les opinions de Cigdem



The main purpose of the blog is to highlight the intercultural bridge between Turkey and different Nations/States  via the dialogues of Cigdem and General Consulates based in Turkey/Abroad from different States all over the World. Touching  upon the subject of  all touchables. What would be the untouchables in this World. Mutual fascination for each other's countries.How the Cross-Cultural and Social Responsibility Projects designed to promote  freedom, prosperity,peace,welfare,justice,environmental sustainibility  and security to the World members.

Le but principal du blog est de mettre en évidence le pont interculturel entre la Turquie et les différentes nations et les États via les dialogues de consulats et de Cigdem général basé en Turquie / à l'étranger de différents États partout dans le monde. Toucher le sujet de toutes les Touchables. Quelles seraient les intouchables en ce monde. Fascination mutuelle les uns des autres de la Croix-countries. Comment son culturel et social des projets de responsabilité visant à promouvoir la liberté, la prospérité, la paix, le bien-être, la justice, Durabilité de l'environnement et la sécurité aux membres dans le monde.


How to provide peacefull coexistence of people from different nations and how the respect can be provided for Human Rights.

Interprettaion of Cultural Relativism, Integrity and Diversity.
How to bridge the social , economic, ethnic, racial,religious gaps among the people via Paradigm shifts.

Interpratation of  transcultural , mutual points of Western and non-Western cultures

How to maintain  calm and serene atmosphere  within  and beyond the borders

How to understand Press and Public Diplomacy

Foreign Policy

The Interpretation of History -travel through time through dialogues.

Meeting with the influential thinkers of relevant Country

The interpretation of global transition

Interpretaion of Religion and Secularism

Employement,Unemployement ,Labour Policies

Health Policies

Education Policies

Finance and Tax Policy

Rural developments

Privatisation

Consumer Protection and Rights

Immigrants -Immigration

Cultural and National icons of the relevant Country

Demographic characteristics

Folks and Traditions

Rituals

Mythology ,Folktales,Legends

Humour ,anecdotes,jokes

Fine Arts

Literature

Architecture / New Trends

Music-Composers

Film Industry

Festivals

Tourism, Trans-European networks,
Information Technology

Telecommunication










bienvenidos al blog Diplomática de Cigdem-välkommen till diplomatiska blogg Çiğdem-bienvenue au blog diplomatique de Cigdem-Willkommen zum Blog der Diplomatischen Cigdem-Benvenuti al blog diplomatica di Cigdem-Vítejte na blogu diplomatickou Cigdem-Сардэчна запрашаем на Дыпламатычнай блог Сигдем-bienvenidos al blog Diplomática de Cigdem-välkommen till diplomatiska blogg Çiğdem-bienvenue au blog diplomatique de Cigdem-Willkommen zum Blog der Diplomatischen Cigdem-Benvenuti al blog diplomatica di Cigdem-Vítejte na blogu diplomatickou Cigdem-Сардэчна запрашаем на Дыпламатычнай блог Сигдем-bienvenidos al blog Diplomática de Cigdem-välkommen till diplomatiska blogg Çiğdem-bienvenue au blog diplomatique de Cigdem-Willkommen zum Blog der Diplomatischen Cigdem-Benvenuti al blog diplomatica di Cigdem-Vítejte na blogu diplomatickou Cigdem-Сардэчна запрашаем на Дыпламатычнай блог Сигдем-bienvenidos al blog Diplomática de Cigdem-välkommen till diplomatiska blogg Çiğdem-bienvenue au blog diplomatique de Cigdem-Willkommen zum Blog der Diplomatischen Cigdem-Benvenuti al blog diplomatica di Cigdem-Vítejte na blogu diplomatickou Cigdem-Сардэчна запрашаем на Дыпламатычнай блог Сигдем-bienvenidos al blog Diplomática de Cigdem-välkommen till diplomatiska blogg Çiğdem-bienvenue au blog diplomatique de Cigdem-Willkommen zum Blog der Diplomatischen Cigdem-Benvenuti al blog diplomatica di Cigdem-Vítejte na blogu diplomatickou Cigdem-Сардэчна запрашаем на Дыпламатычнай блог Сигдем-bienvenidos al blog Diplomática de Cigdem-välkommen till diplomatiska blogg Çiğdem-bienvenue au blog diplomatique de Cigdem-Willkommen zum Blog der Diplomatischen Cigdem-Benvenuti al blog diplomatica di Cigdem-Vítejte na blogu diplomatickou Cigdem-Сардэчна запрашаем на Дыпламатычнай блог Сигдем-bienvenidos al blog Diplomática de Cigdem-välkommen till diplomatiska blogg Çiğdem-bienvenue au blog diplomatique de Cigdem-Willkommen zum Blog der Diplomatischen Cigdem-Benvenuti al blog diplomatica di Cigdem-Vítejte na blogu diplomatickou Cigdem-Сардэчна запрашаем на Дыпламатычнай блог Сигдем-



Çiğdem’in DİPLOMASİ Günlüğü – Benvenuto İTALYA
Hani Türk kahvesi ya da İtalyan espresso keyfidir ya sohbetler, bakalım bütün yollar nereye çıkıyor derken lavlar püskürüyor ama kahvem taşmadı sorularımın üzerine. Dönüşünce renkler bayrağında kan kırmızısından kar beyaza ve doğa yeşiline, içimdeki gladyatör bugün kılıç diye kalemi alıyor eline. Yedi tepeli Roma ile Yedi tepeli İstanbul arasındaki köprünün  şekline bakınca haritada “Çizme”yi estirdim diplomasi sohbetlerimin seher yeline. Güney Avrupa ‘da volkanların ülkesi İtalya’yı selamladım İstanbul’un konuklarında ve istedim ki biline.   
Canlı yayında konuğum; tesadüfen geçtiğimiz yıl pasaportumdaki en son aldığım Schengen vizesinde imzası bulunan, çeyrek asır önce babasının Ankara'daki İtalyan Büyükelçiliği'nde askeri ataşe görevinde bulunması nedeni ile lise yıllarının bir kısmını Ankara’da  Lycée Charles de Gaulle ‘de okumuş olan ve hatta bu vesile ile de Türkçe bilen, Türkiye’ye, hatta  İstanbul’a tutkun İstanbul İtalya Başkonsolosu Gianluca Alberini idi. Yayın öncesi ve yayın esnasında nelerden bahsetmedik ki.
Gianluca Alberini Başkonsolos olarak Ministero degli Affari Esteri yani Dışişleri Bakanlığı’na bağlı ve Consolato Generale d'Italia  İstanbul (İstanbul İtalya Başkonsolosluğu’nda) çalışıyor. Daha önce Libya’da da görev yapmış. 25 sene sonra Türkiye’ye (2010) dönüşüne rüyasının gerçekleşmesi olarak bakıyor.
Capital Mundi diyerek başlayarak Avrupa’nın kültürel ve tarihi mirasına dokunduğumuz sohbetimiz sırasında finansal istikrar yasası ile kemer sıkma paketi neticesi  Silvio Berlusconi henüz koltuğunu Mario Monti’ye bırakmamıştı ve o zaman Başbakan idi. Her ne kadar İtalya’nın Avrupa Birliği kurucu üye olması, G8, NATO, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü'nün, Avrupa Konseyi'nin bir parçası oluşuna dokunmuş olsak dahi Euro Bölgesi’nin üçüncü büyük ekonomisi olan İtalya’nın temel ekonomik göstergeleri ya da Avrupa Ülkeleri Borç Krizi ve bunun yarattığı derin etkiler üzerinde zaman sınırımız nedeni ile fazla durmadık diyebilirim.
Kısa zamana sığmaya çalışan soru bombardımanlarım sayesinde damak tadında Roma dondurması, Spagetti, İtalyan pizzası üçgeninden,eğik Pisa kulesine, Rönesans’ın İtalya’dan başlayıp tüm Avrupa’ya yayılmasının temel sebeplerinden, İtalya isminin nereden geldiğine ,yaşımla yaşıt Cenevizli Galata kulesinden, Fibbonachi sayılarına hatta son kitabım Militat Omnis Amans’a , keşifler tarihinde Christoph Colomb’un Cenova'lı, Marco Polo’nun Venedikli oluşuna , İtalyan edebiyatında Boccaccio’nun Decameron eserinden   Dante’ye kadar envai  konuya değindik.
Sohbetin sokak aralarında Etrüsk mitolojisi ile Yunan mitolojisi/ Helen kültürü  arasındaki bağlantıların yanısıra, Roma tanrı ve tanrıçalarına temas ederken, satır aralarında İtalya’nın,  Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini destekleyen ülkelerin başında gelme nedenlerini,, Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet tarihinden günümüze İtalya Türkiye arasındaki ilişkileri, genel anlamda dünyadaki politik ve ekonomik konjonktürü , küreselleşme ve Yeni Dünya Düzenine ülkelerin genel bakış eksenine muhtelif açılardan kısaca değindik. Bankacılık, endüstri, teknoloji, telekomünikasyon gibi konularında gündeme geldiği bu sohbette Galileo ,Leonardo da Vinci, İtalyan sineması derken Gianluca Alberini ile yüzmenin ortak bir ilgi alanı olduğunu ve birkaç ortak dostumuz olduğunu da fark ettik .
Soruların paralelinde, İstanbul‘da İtalya ve muhtevası Roma ya ait her şey konu idi sohbete . Özel Beyoğlu İtalyan Lisesi İtalyan yokuşu, İtalyan Kültür Merkezi ve faaliyetleri, İstiklal caddesinde yeralan Latin Katolik Kiliseleri ,Türkiye ‘deki İtalyan mimarisi,  zeytinyağı ve ortaya karışık daha neler neler.
Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’de hakimiyetine ve yaygın söylemi ile  “Türk Gölü” haline getirilmesinde önemli rol oynayan ve İnebahtı savaşında haçlılara karşı düşmanın sol kanadına zarar veren,Hristiyan bir aileden olmakla birlikte, sonradan Müslümanlığı din olarak seçmiş olan Osmanlı amirali Kaptan-ı Derya Kılıç (Uluç)  Ali Paşa'nın (Giovanni Dionigi Galeni ) Güney İtalya’da Occhiali olarak bilinmesi ve İtalya da Castella köyünde doğuşuna  dikkatimi çekerken bir anda   gemi yapımındaki kabiliyetine değinmesi benim için oldukça yeni idi .
Çizgi-roman kahramanı Zagor’dan sözedildiği sırada Tarkan çizgi romanının İtalya’da yaratıldığına ve Roma İmparatorluğu'nun kurucusu olan Romulus ve Remus kardeşler  bebek iken bir sepet içinde Tiber nehrine bırakıldıkta sonra  dişi bir kurt tarafından kurtarılarak büyütülmesi ile dişi bir kurt tarafından kurtarılıp  emzirilerek  büyütülen Tarkan arasındaki paralelliklere de dikkat çektim. O sırada Gırgır dergilerine aboneliğinden ve takip ettiğinden söz etti Alberini.
Bir saatlik canlı yayına sığmayacağını anladık bu sohbetin ve yeniden görüşmek üzere diyerek selamladık birbirimizi, hatıra fotoğraflarımızı çektirmeden önce. On yedi rakamı benim için önemli olduğundan İtalya için anlamını bilerek sormadım. Bu da okuyucuya merak olsun.  Fontana Di Trevi aşk çeşmesine arkamı dönüp bir bozuk para attım. Bütün yollar nereye çıkarsa oraya döneceğim demektir.
Hicran Cigdem Yorgancioglu

Çiğdem’in DİPLOMASİ Günlüğü – Kore 

환영 Hoş geldin Kore
Hani ne zaman Paganini dinlesem bir kelebek olurum derim ya ,lapa lapa bir konçerto başlasa diye düşledim. Verdi ile Lizst dinlemek için yıllarca her Cuma akşamı yada Cumartesi sabahlarını iple çekerdim okullu yıllarımda. Bütün etnik müziklere duyduğum yakınlık kadar içimdeki  teksesliliği, çoksesli müziğe taşımak sureti ile kalbime ve mideme iyi gelen,  notalardaki şiir klasik müzik olmaksızın ne kadar eksik olurdu derim içimdeki bazı anlar. Bir an, az önce kurduğum cümle hiç bitmeyecek sandım. Liszt La Campanella, Waxman Carmen fantasy içimde müzik çoktan başlamış bile. Konser hiç bitmeyecek sandım.
Basma kalıplara, peşin hüküm ve ayrımcılığa çoğu zaman daha yakın gözüken,gelip geçici  Popüler Kültür”den ziyade, ülkeler arası köprüler ve kültürlerarası iletişimi betimleyen bir etkinlik içinde olmak keyif veriyor paradigmanın ötesine esnemeye çalışan yin yang  ruhuma. Çok-kültürlülük ile kültürel kimlik arasında devinen kırmızı mübâlağalı mavi Dünya’mızda.
İstanbul ‘a kış baharının sokulduğu şu günlerde, birbirine karşıt olmakla birlikte kusursuz bir armoni denge oluşturan evrenselliği temsil eden tegik çemberini  mavi kırmızısı ile bayrağına almış bir ülkeye yaklaşıyorum. Yin ve Yang sanırım başka hiç bir ülkenin bayrağında yok. Müziğin armonisine giderek daha da  yaklaşıyorum.
Konser öncesi verilen kokteyl resepsiyonda,Kore Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu Bay Jong Kyoung Hong ve eşi ile, diğer yandan da Konsolos Bay Joon Ho Bae ve dil dersi verdiği öğrencileri ile sohbet esnasında; Güney Kore Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu Konsolos Görevinin yanısıra Türk Kore Gazileri Anma Topluluğu Araştırma ve Eğitim Müdürlüğü de yapan Bay Kwang Hee Park ve yanındaki, duygu ve düşünce aktarımları sırasında gaziliklerinin yanı sıra yaşları itibarı ile de katılımcılardan hürmet gören Kore gazileri çekiyor dikkatimi. Kore Savaşına neden gidildiği ve savaşın uzun süre düşünmeyi gerektiren nedenleri, tarihsel süreç , Birleşmiş Milletler üzerine düşündüm bir an ama konumuz bu değil idi.  Pes seslerde bam teline basmak zamanı değildi . Kore gazileri onur konuğu olarak davet edilmişti, Kurtuluş Savaşı gazilerinin hepsi ölmüş geriye sadece Kore gazileri kalmıştı.
Koreli firmaların Türkiye'de yatırım konusunda son derece istekli olduğuna dair konuşmalar geçiyordu salonda.  İkramlar arasında Koreye özgü bir tat varmıydı bilemedim varsa da ben tatmadım. Davetliler arasında Koreli firma yönetim kurulu başkanları yanı sıra ,Hollanda İstanbul Başkonsolosu Onno Kervers , İsviçre resepsiyonunda tanıştığım ve konserde önümdeki sırada oturan Japonya Başkonsolosu Katsuyoshi Hayashi, Çek Cumhuriyeti Konsolosluğu’ndan Ekonomi ve Ticaret Konsolosu Ales Uchytil’de vardı.
Uzak Doğu ya da diğer söylemi ile Doğu Asya’ya, Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü, OECD ve G20 gibi örgütlere üye olan Asya'nın büyük ekonomilerinden biri olan Kore’de  “Winter Sonata”, Güney Kore'de Dünyada bildiğim en sonsuz aşkı yaşayan iki kişiyi kaybettiğim 2002 yılında yayı(n)mlanan Kore televizyonu KBS'nin 4 diziden oluşan “Endless Love”(Sonsuz Aşk ) serisinin 2.si olan ,ülkemizde de  geçtiğimiz yıllarda yayımlanmış olan  Asya kıtasının favorisi ve Kore'de halen gelmiş geçmiş en iyi rating(izlenme ) derecesine sahip  dizinin ismi aslında. Okula geç kalan Yoo-Jin bindiği otobüste uyuya kalıp tesadüfen Kang Jun-Sang adında bir çocukla tanışması ve bu çocuğun, Choonchun'a babasının kim olduğunu bulmak için gelmesi sürecinde başlayan aşk  öyküsünü konu alan bir dizi . İşte geceye ismini verecekti bu “kış sonatı “ yeni bir deyiş ile kokteyl sonrası gelecek ikinci ziyafet.
Kore Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu İş sanat Merkezi'nde düzenlenen bu  "Kış Sonatası" adlı  konser ile  2011 yılını kültürel bir etkinlikle kapatmayı amaçlamış. "Korea Foundation, dünya kültürünün gelişimi için sanatçıların çalışmalarını desteklemek amacı ile Başkonsolosluk  aracılığı ile Rusya ve Avrupa ülkelerinde faaliyetlerini gösteren üstün yetenekli Koreli sanatçıları konsere taşımış.
Moskova Çaykovski Konservatuarı'ndan mezun, uluslararası ödüllü Koreli sanatçıların sahne aldığı konser İki sahne olarak gerçekleşti.Moskova Çaykovski Konservatuarında  piyano eğitimi gören Ukrayna Andora Moskova İtalya gibi ülkelerde yarışmış ve ödüller kazanmış  piyanist  Kho Woon, Kim, parmaklarında ve piyanoya yaklaşırkenki beden estetiğinde .yükseltti coşkuyu.
Uluslar arası ses yarışmalarında ödüller almış ve geçtiğimiz yıl doktora eğitimini Moskova Çaykovski Konservatuarında  tamamlamış olan Soprano Eunsıl Kang semavi ihtişamla kapladı her yeri,
Uluslar arası keman yarışmalarında ödüller almış Violinist Ye Jın Byun,CBS Keman yarışmasında 1. Olmuş.Konser sırasında Paganin, ve Waxman yorumları oldukça sihirli idi.
Uluslar arası Çello yarışmalarında aldığı ödüllerin yanı sıra CBS Televizyonu müzik yarışmasında Seul’de birincilik alan Cellist Sae Bom Byun’un libartangosu favorimdi.
Zürich Üniversitesinde eğitim almış olan ve Zürih teki Landolt piyano yarışmasında birincilik alan piyanist  Juyoung Im  Astor Piazzolla’daki Libartangosu Scent of Woman “ Kadın Kokusu” filmi sekansına götürdü beni hani şu emekli kör subay rolündeki Al Pacino’nun dansı. Juyoung Im ve Sae Bom Byun bu tangoda muhteşem bir ikili idiler.
Uluslar arası vokal yarışmalarında ödüller kazanmış Bass Sung Hun Lee'nin performansları hepsi birbirinden etkileyici idi. Sung Hun Lee’nin performans sırasındaki yüz ifadeleri de oldukça dikkat çekici ve etkileyici idi.
Kore gazisi 81 yaşında bir dostum var, O da tanışmalı  konsolos ile diye düşündüm. Konsolos ile 2 gün sonra canlı yayına çıkmadan evvel stüdyo ile aynı (iş merkezi ) plazada asansör önünde karşılaşacağımızı düşünmek ise aklımın ucundan bile geçmemişti. Böyle olur pek çok şey hayatımızda, geçer gideriz.. Görüşmek üzere yeniden diyerek geçer gideriz sonbaharı kış geçe. Şimdi deki “geçmiş zaman” oluruz . Kalıcı olanın güzelliğine gülümsüyorum geçtiğim bütün yollarda.  
Hicran Cigdem Yorgancioglu  


Çiğdem’in DİPLOMASİ Günlüğü – Pravda vitezi  ÇEK CUMHURİYETİ


Sermayenin aldığı kararların, kendileri tarafından alınmış kararlar olduğunu sananların ya da kararsızlara böyle benimsetenlerin karasızlığında çalkalanan dünya karargahında, haklı ve insandan yana kararı kesin olanların  kararlı,hakikatlı  duruşu  lazım geldiğine hep inandığım yeni bir Pazar akşam vakti Aralık ayının onsekizi kararlılığındayım. Avro bölgesi olarak tanımlanan  “Eurozon“  içinde yaşanmakta olan ağır krizin yanısıra, Avrupa Birliği’nin Şatosunda kuruluştan bu yana böylesi keskin bir viraja girdiği, İngiltere ile yol ayrımına geldiği, Kıta Avrupasında hızlı ekonomik ve siyasi değişimlerin metamorfozda yaşandığı şu günlerde Beyaz, kırmızıdan, maviye dalgalanıp esmekteyim. Okurken, yazarken, konuşurken ve eyleme geçerken kış ortası kar baharı bekleyen bünyem için, Orta Avrupa'da Bir Bohemya rüzgarıyım bugün kendi davamda.

Benim doğduğum yıl Prag Baharı Çek tarihinin en önemli entelektüellerinden V.Havel’in yazı yazmasının yasaklandığı bir yıldı. Yani bahar sözü sanıldığının aksine  Arap Baharı ile lugatlara girmiş değildi. Geçmişe dönük yüzümden daha bugüne yaklaştığımda Çek Cumhuriyeti  Prag ve Karlovy Vary ziyaretimin üzerinden de 6 yıl geçmiş. Prag günlüklerimden bir enstanteneye bakıyorum.

Çekme elini deklanşörden . Çek .
Çek ellerini üzerimden çek
Prag’da gördüğüm ve görmediğim
Herşey,masal şehir“de gerçek.
Kafka ile metamorfozdayım
Gregor Samsa ile hazdayım
Charles Köprüsü üzerinde
Bir melodika ile nazdayım
Varomanın hafifliğinde
Çok değil olan biten ,ben azdayım
Ortaçağ içinde gününü milenyuma dönmüş
Milena'ya Mektuplar'ın düşlerinde
2.Dünya savaşı sonrası bir yazdayım

Hicran Cigdem Yorgancioglu
Prag 2005
Mayıs ayı ortalarında Çek Cumhuriyeti Başkonsolosunu yerinde ziyaretim sırasında sohbetimizde, sonrasında da canlı yayın sırasında ülkesindeki tarihsel arka planı gerek Komünist dönemi gerekse de Kadife Devrimi’ni net şekilde anlatışı, salt tarihi süreçler ve bu süreçlere ait tarih anlatılarının ötesinde sohbete katkısı olan entelektüel birikim aktarımı etkilemişti beni. Sonrası kültürel faaliyetler, eğitim ve kültür projelerinin hayata geçirilmesi konusunda samimi olduğu kanaatim oluştu. Etkin kültürel ve sosyal çalışmalar konusunda yol alacağıma inandığım, önce Varşova Üniversitesi sonrasında Prag’daki Charles Üniversitesi’nde Çek&Leh Dilleri arkasından Leh Dili &Edebiyatı‘nda doktora derecesi bulunan Çekçe’nin yanı sıra çok iyi derecede  İngilizce, Fransızca, Lehçe, Rusça ,orta derecede Almanca, Slovakça bilen bir zamanlar Hindistan’da Bombay‘da başkonsolosluk yapmış olan güler yüzü ve samimiyetinden keyif aldığım, kültürel derinliğinden ve araştırmacı yanından etkilendiğim Çek Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu bayan Irena Krasnicka’dan bahsediyorum.Charles Köprüsünün inşaatına başlanma tarihindeki enteresanlığı rakamlar ve anagramlar üzerinden anlatışım,Kafka yorumum ilgisini çekmişti. Çek Cumhuriyeti’nin tarihine ve kültürüne dair detaylı bir konuşma yaptık.
Haziran ayında Cemile Sultan Korusunda katılıdğımız resepsiyon sırasında kültürel anlamda sanatçıları yayına getireceğini söylüyordu Bayan Krasnicka ve aradan çok da uzun zaman geçmeden  Prag'daki ünlü sinema okulu FAMU'dan 1974'te mezun olan, Bu sene filmleri Türkiye'de ilk kez sunulan, yalnızca Çek Cumhuriyeti'nin değil aynı zamanda dünyanın ve çağımızın yaşayan en önemli belgeselcilerinden biri olan Helena Trestikova Çek Başkonsolomuz ile birlikte konuğum oldu. Son 35 yıldır imza attığı filmlerle gözlemci belgesel türünün ustaları arasında özel bir yer edinmiş, işleyeceği konularını seneler boyunca takip ederek oluşturduğu yoğun emek ürünü filmler ile isim yapmış Trestikova’nın Documentarist programı kapsamında gösterilen 2008 yılında En İyi Avrupa Belgeseli seçilen- “Rene” nin tam 20 yıllık takip neticesinde geçen yıl tamamladığının diğer yandan  “Katka” nın 14 yıllık bir takibin sonucu ortaya çıkmasının hikayelerini konuştuk.
Kasım ayında, Çek Başkonsolosumuz ile birlikte gelen yayın konuğum, 1955 yılında doğumlu Charles Üniversitesi’nde Fransızca ve Rusça okuyup 1979’da mezun olan ve Prag’da yaşamakta olan ünlü Çek fotoğraf sanatçısı Dana Kyndrova idi.Öncelikle İfsak(İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği)daki sergisini izledim Kyndrova’nın.İlk Nefesten, Son Nefese Kadınlar isimli projesi 70’ler ve 90’lar arasında çekilmiş fotoğraflardan oluşmakta idi  ve amacı bir kadının doğumundan, ölümüne kadar hayatının tüm farklılıklarını yakalamakmış. Fotoğraflar hem katalog hem de sergi formatı olarak bir çeşit hayat hikayesi oluşturacak şekilde hazırlanmıştı. Tüm proje Ergenlik, annelik, aile, eğlence, iş, erotizm, inanç, yaşlılık olarak sıralanabilecek 8 bölüme ayrılmış.Fotoğraflar bir insanın ya da daha net olarak bir kadının hayat serüveninin objektif kronolojisinden daha çok, tüm varoluşumuz sırasında bize eşlik eden ve etkileyen başlıca yaşam değerlerini anlatmakta imiş. Betimlenen kadınlar genel olarak Avrupalı kadınlar ve fotoğraflar büyük çapta Çek Cumhuriyeti’nde çekilmekle birlikte bazıları 1993 yılında sanatçı Bern Kantonu tarafından kadın temasını keşfetmek üzere 6 ay misafir edildiği İsviçre’de, Fransa Dışişleri Bakanlığı tarafından 2ay boyunca misafir edildiği Fransa’da,İngiltere, Rusya, Ukrayna, Almanya, Slovakya, Polonya ve Estonya’da çekilmiş.
Bale Okulu, Moulin Rouge, Alışveriş arabasındaki bebek,Refugee Camp/Mülteci kamplarına ilişkin fotoğraflara dair pek çok soru yönlendirdim. Bir yandan Paris’te Paul Eluard’ın Salvadaor Dali bağlantısını anlattım sanatçıya. 10 yıl boyunca Çek Teknik Üniversitesi, Makine Mühendisliği Fakültesi, Yabancı Diller Departmanında çalışıp 1989 Kasım’ında Sahne Sanatları Akademisi, Yabancı Diller Departmanına geçip 1992 yılından bu yana serbest fotoğrafçı olarak çalışmakta ve özellikle siyah-beyaz hümanist fotoğrafçılık konusunda uzmanlaşmış olan Çek profesyonel Fotoğrafçılar Derneği tarafından küratörlük çalışmaları nedeni ile  ‘2008 Yılı- Yılın Fotoğrafçısı‘ olarak seçilmiş olan sanatçı 18 yaşından beri fotoğraf çekmekte imiş. Eserleri gerek yurt dışında, gerekse kendi ülkesinde bir çok sergide yer almış ve 6 yayını bulunmakta imiş. Nepolepšitelná víra v lepší budoucnost -Daha İyi Bir Gelecekte İyimser İnanışlar(1998), Per musicam aequo (1998), Žena mezi vdechnutím a vydechnutím -İlk Nefesten Son Nefese Kadınlar) (2002), Odchod sovětských vojsk(Sovyet Ordusunun Ayrılışı(2003), Podkarpatská- Rus Karpatlar Altı Rusya (2007), annesi Libuše ile birlikte, Algerie-Togo Cezayir – Togo (2009) and Rituály normalizace / Československo 70. – 80. let Normalleşme Ritüelleri / 1970, 1980’lerde Çekoslo-vakya  (2011). 2006 yılında sanatçıya Prag’taki evsizlerin hayatlarını belgelemek üzere Prag Ödülü verilmiş.
Ve nihayet Aralık ayında 2 gece evvel Çek Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu bayan Irena Krasnicka’nın Çek Cumhuriyeti’nin Visegrad(Orta Avrupa Ülkelerinin başta kültür ve entellektüel olmak üzere müşterek olan alanlarında güçlülüğü ve biraradalığı yüksek seviyede tutmak gayesi ile kurulmuş) grubu dönem başkanlığını devralması münsabeti ile Notre Dame de Sion’da düzenlenen Jurolav Tuma org konseri. 

Konser öncesi verilen resepsiyonda Türkçe’yi ana dili gibi konuşan İstanbul Fransız Başkonsolosu Herve François Magro ile en son İstanbul Bienali açılışında karşılaştığımızı konuşup birbirimizi selamladıktan sonra  Başkonsolos bayan Irena tarafından konsolos Isabella Havlova ile de tanıştırıldım. Geçtiğimiz haftalarda Kore Başkonsolosluğu resepsiyonunda tanıştığım Başkonsolosluk Ekonomi bölümü şefi Aleš Uchytil ile selamlaştık fakat konser başlamak üzere olduğu için konuşamadık. Konser için salona geçtik Ayça Hanım (Tanyaş) Konsolosluğun mesajlarını sempatik şekilde Türkçe’ye çevirdiği sırada salonda bir gülümseme vardı. Bayan Krsanicka’nın hep dikkat çekmeye çalıştığı bir husus var idi ki son konser gecesi de bu konunun altı çizilmişti ki o da Çek Cumhuriyeti’nin her an Türkiye’nin AB’ye girmesini desteklediği ve aynı şekilde Türkiye’nin de Çek Cumhuriyeti’nin NATO üyesi olma aşamasında destek verişi idi. Geçtiğimiz hafta nerede ise Çek Cumhuriyeti de AB ile yollarını ayırma noktasına gelmişti de son anda  dönmüştü bildiğimiz üzere. Bayan Irena ,gecenin anlam ve öneminin yanı sıra sahnedeki sayıları 3 ten 4 e çıkan bayrakların/armaların   anlamlarını da anlattı ,salonu bu konsere açarak organizasyonu gerçekleştiren  başta Fabian olmak üzere Notre Dame de Sion ‘a teşekkür etti. 

Rönesans’tan günümüze S.Marckfelner, Jan.Z.Lubliana, B.M.Cernohorky, J.A.Benda, J.K.Kuchar, Liszt’in yanısıra kendi besteleri ve Türk müziklerinden oluşan  repertuar ile gelen Jarolsav Tuma performansını sergilerken oldukça keyifi idi. Tarihi enstrümanları çalmayı pek severmiş. 1956 doğumlu org ve klavsen çalan, Prag Konservatuarında &Müzik Akademisinde tamamladığı eğitimini dünyaca ünlü uzmanlar yanında geliştirmiş, doğaçlama yanı oldukça kuvvetli olduğu söylenen, Avrupa’nın nerede ise tüm ülkelerinde konserler vermiş sanatçısı imiş. Konser sonuna doğru Gülnihal ve Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur eserlerini de org ile yorumlayan Tuma ile konser sonrası birlikte sohbet etme ve orgunu inceleme zamanı ayrılmış olması da kaynaştırıcı bir bölüm oldu.Konser sonrası önce Başkonsolos ile vedalaşıp ardından ,Boğaziçi Üniversitesi Erasmus Projesi öğrencilerinden Lucie Drechselova ile tanışıp, bu yazıyı paylaşacağım sözünü vererek ayrıldım.

Bu sabah ülkemizde daha çok Olga’ya Mektuplar eseri, piyes,tiyatro yazarlığı, siyasi denemeleri, şiirleri özetle edebiyatçı yönü ile tanınan Kadife Devrimin öncülerinden olan eski Çek Cumhurbaşkanı ve edebiyatçısı Vaclav Havel hayatını kaybetti. Yazımı ruhuna  huzur dileyerek ve diğer yandan  Çek dilinde  "Pravda vitezi"  yani ."Hakikat hüküm sürüyor" anlamına gelen bir cümleden esinlenip  Hakikat hep hüküm sürsün dünyamızda diyerek eserek kapatıyorum..Bu rüzgarın arkası şiddetli yağmur diyor meteoroloji uzmanları yarın için.

18 Aralık 2011
Cigdem’in Diplomasi Günlükleri’nden
Çek Cumhuriyeti
Hicran Cigdem Yorgancioglu